ZORLUK İÇİNDEKİ KAVİMLERİN KURTARICI İSTEMELERİ
Size ne oluyor ki, Allah yolunda
ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden
çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahib)
gönder, bize katından bir yardım eden yolla"
diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf
bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz? (Nisa Suresi,
75)
Kuran'ı okuduğumuz zaman, Allah'ın
elçi gönderdiği bölgelerde, elçinin gelişinden
önce toplumsal ve ahlaki açıdan büyük bir çöküntü
yaşandığını görürüz. Elçinin gelişiyle birlikte
ise, onun izinden giden insanlar dinin getirdiği
bolluk, bereket ve huzuru yaşarlarken, elçiden
sonraki dönemlerde insanların bir kısmı bu ortamdan
dolayı azgınlaşmış, gittikçe dinden uzaklaşarak
inkara yönelmişlerdir. Allah'tan başka ilahlar
edinerek kendilerine zulmetmiş, yine kendi elleriyle
kendi sonlarını hazırlamışlardır.
Allah, Meryem Suresi'nde elçilerin Allah'a olan
bağlılıklarından, samimiyetlerinden ve ihlaslarından
bahsettikten sonra, onlardan sonra gelen toplulukların
bu inançlarını tamamen kaybettiklerini haber verir.
Bu insanlar şehvetlerine kapılmış ve ahlaki esaslara
olan tüm duyarlılıklarını kaybetmişlerdir. Bu
kişilerle ilgili olarak ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:
İşte bunlar; kendilerine Allah'ın
nimet verdiği peygamberlerdendir; Adem'in soyundan,
Nuh ile birlikte taşıdıklarımız (insan nesillerin)den,
İbrahim ve İsrail (Yakup)un soyundan, doğru yola
eriştirdiklerimizden ve seçtiklerimizdendirler.
Onlara Rahman (olan Allah')ın ayetleri okunduğunda,
ağlayarak secdeye kapanırlar. Sonra onların arkasından
öyle nesiller türedi ki, namaz (kılma duyarlılığın)ı
kaybettiler ve şehvetlerine kapılıp-uydular. Böylece
bunlar azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır.
(Meryem Suresi, 58-59)
Allah Kendi dininden uzaklaşan, neden yaratıldıklarını,
kendilerini Yaratana karşı olan sorumluluklarını
hiç düşünmeyen bu insanları çeşitli felaketlerle
uyarmıştır. Bu yaptıklarının karşılığı olarak
onlara olan nimetini değiştirmiş, "Kim
de benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için
sıkıntılı bir geçim vardır..." (Taha Suresi,
124) ayeti gereği sıkıntılı ve zorlu bir
hayat vermiştir.
Allah "sıkıntılı geçim"i, imanlarından
sonra küfre sapan bu halklara çok farklı şekillerde
yaşatmıştır. Mallarda ve ürünlerde yaşanan bir
kıtlık, bereketsizlik, ahlaki dejenerasyon ve
çöküntünün getirdiği manevi sıkıntı, siyasi istikrarsızlıktan
doğan ekonomik ve toplumsal sorunlar bunlardan
sadece birkaçıdır.
Bu insanlar, üstünlüğü elinde
tutan dinsiz sistemler yüzünden de, türlü baskı
ve eziyetlere maruz kalmışlardır. Kuran'da bu
tür adaletsiz zulüm sistemine örnek olarak Firavun
dönemi verilir. Firavun çok ihtişamlı bir zenginlik
ve bolluk içinde yaşarken, halkına çok büyük eziyetler
yapmış, bozgunculuk çıkarmıştır. Bu durum bir
ayette şöyle haber verilir:
Gerçek şu ki, Firavun
yeryüzünde (Mısır'da) büyüklenmiş ve oranın halkını
birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir
bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp
kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı.
(Kasas Suresi, 4)
Ekonomik ve toplumsal sorunların yaşandığı, adaletsiz
bir yönetimin hakim olduğu bu tip dönemlerde,
insanlar her zaman için bir kurtarıcının ihtiyacını
duyarlar. Bu kurtarıcı, içinde yaşadıkları mevcut
sistemin olumsuz yönlerini düzeltecek, adaleti,
barışı, güvenliği sağlayacak ve kendilerini doğru
yola çıkaracaktır.
İsrailoğulları da Hz. Musa'dan sonra aynı zorluklarla,
zalim yöneticilerle karşı karşıya kalmış, çok
büyük zulümler görmüşlerdir. Yurtlarından çıkarılmış,
evlerinden sürülmüş ve içinde bulundukları bu
durumdan kendilerini ne şirk koştukları ilahlarının
ne mallarının ne de atalarının kurtaramayacaklarını
anlamışlardır. Bunun sonucunda da Allah'tan bu
zalim yönetime karşı mücadele etmek için bir yönetici
istemişlerdir. Allah onların bu dualarına cevap
vermiş, onlara yönetici olarak Talut'u göndermiştir.
Bakara Suresi'nde şöyle buyrulmaktadır:
Musa'dan sonra İsrailoğullarının
önde gelenlerini görmedin mi? Hani, peygamberlerinden
birine: "Bize bir melik gönder de Allah yolunda
savaşalım" demişlerdi, O: "Ya üzerinize
savaş yazıldığı halde savaşmayacak olursanız?"
demişti. "Bize ne oluyor ki Allah yolunda
savaşmayalım? Ki biz yurdumuzdan çıkarıldık ve
çocuklarımızdan (uzaklaştırıldık.)" demişlerdi.
Ama onlara savaş yazıldığı (öngörüldüğü) zaman,
az bir kısmı hariç yüz çevirdiler. Allah zalimleri
bilir. (Bakara Suresi, 246)
"ALLAH'IN KANUNUNDA KESİNLİKLE BİR
DEĞİŞİKLİK
BULAMAZSIN"
Kuran'da tarif edilen geçmiş kavimlere ait kıssalardan
anladığımız, her kavmin başına gelenlerin birbirine
büyük ölçüde benzer olduğudur. İnsanların yaşayışları,
içinde bulundukları durum, uyarıcı olarak elçilerin
gönderilmesi ve sonunda da helakları aynı temel
mantık üzerinde olmuştur.
Günümüz toplumlarında da çok hızlı bir bozulma,
yozlaşma ve dejenerasyon yaşanmaktadır. Fakirlik,
sefalet, zulüm ortamı içindeki insanlar, güzel
ahlakın yaşandığı, huzurlu bir hayatın özlemi
içindedirler. Mevcut sistemin, ancak bu ahlakla
bütünleştiği zaman adalet sağlayabileceği, bozuklukların
ancak bu ahlaka sahip kişiler tarafından düzeltilebileceği
artık açıkça gözükmektedir.
Nitekim Allah önceki kavimlere de, aynı sosyal
çöküntü sonrasında kurtarıcılar göndermiş ve sıkıntının
ardından çok büyük bir bolluk, bereket ve zenginlik
vermiştir. Allah korkup sakınan toplumlara bolluk
ve bereket vereceğine bir ayetinde şöyle işaret
etmektedir:
Eğer o ülkeler halkı
inansalardı ve korkup-sakınsalardı, gerçekten
üzerlerine hem gökten, hem yerden (sayısız) bolluklar
(bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar,
biz de onları kazanageldikleri nedeniyle yakalayıverdik.
(Araf Suresi, 96)
Bu ayetten ve aynı gerçeği açıklayan diğer Kuran
ayetlerinden çok önemli bir İlahi kural çıkmaktadır:
Barışın, huzurun, bolluğun ve bereketin tek yolu,
İslam ahlakının yaşanmasıdır. Bu, geçmiş kavimlerde
bu şekilde olmuştur, bundan sonraki kavimlerde
de bu şekilde olacaktır. İslam ahlakının olmadığı
yerde, adaletin, güvenliğin, istikrarın hakim
olması imkansızdır. Bu, Allah'ın bir kanunudur.
Allah'ın kanunlarında hiçbir değişiklik olmadığı
ise Kuran'da şöyle haber verilir:
"... Ancak
onlara uyarıcı-korkutucu geldiğinde, nefretlerinden
başkasını arttırmadı. (Hem de) Yeryüzünde büyüklük
taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek.
Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını
sarıp-kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin kanunundan
başkasını mı gözlemektedirler? Sen, Allah'ın kanununda
kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah'ın
kanununda kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın."
(Fatır Suresi, 42-43)
KURAN'A GÖRE İSLAM AHLAKININ YAŞANMASI
Önceki bölümde ifade ettiğimiz gibi, Kuran ayetlerini
incelediğimiz zaman, geçmiş kavimlerde yaşanan
dejenerasyon, sapkınlık ve ahlaki çöküş sonrası
Allah'ın o kavme bir 'kurtarıcı' yolladığını görürüz.
Bu kurtarıcı, insanları, Allah'a şirk koşmadan
iman etmeye ve korkup sakınmaya yöneltir. Kavimlerin
inkarda direnmesi üzerine, bu kez de onları azapla
uyarır. Bu uyarıp korkutma olmadan Allah hiçbir
kavmi yıkıma uğratmayacağını Kuran'da şöyle haber
vermektedir:
Kendisi için bir
uyarıcı olmaksızın, Biz hiçbir ülkeyi yıkıma uğratmış
değiliz. (Onlara) Hatırlatma (yapılmıştır); biz
zulmedici değiliz. (Şuara Suresi, 208-209)
İçinde bulunduğumuz dönem, her türlü yozlaşmanın
hakim olduğu maddi ve manevi bozulmanın arttığı,
sapkınlığın yaşandığı, siyasi ve ekonomik açıdan
büyük bir istikrarsızlığın hüküm sürdüğü, zenginle
fakir arasında çok büyük uçurumların açıldığı
bir dönemdir. Bizim Kuran'dan öğrendiğimiz gerçek
ise, böyle bir ortam sonrasında Allah'ın bir kurtuluş
yolu göstereceği ve bu sayede İslam ahlakının
tüm dünyada mutlaka yaşanacağı, hak dinin diğer
batıl dinlere üstün geleceğidir.
Allah Tevbe Suresi'nde inanan kullarını bu gerçekle
şöyle müjdelemektedir:
Ağızlarıyla Allah'ın
nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa kafirler istemese
de Allah, Kendi nurunu tamamlamaktan başkasını
istemiyor. Müşrikler istemese de O dini (İslam'ı)
bütün dinlere üstün kılmak için elçisini hidayet
ve hak dinle gönderen O'dur. (Tevbe Suresi, 32-33)
Allah Nur Suresi'nde de, şirk koşmadan, katıksız
bir biçimde Kendisine kulluk eden ve "salih
amel" işleyen (O'nun hükümlerini koruyan,
yolunda çaba harcayan) müminlerin, kendilerinden
öncekiler gibi yeryüzünde güç ve iktidar sahibi
olacağını şöyle haber vermektedir:
Allah içinizden
iman edenlere ve salih amelde bulunanlara vaadetmiştir:
Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve
iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde
' güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için
seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik
kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından
sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca
Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak
koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte
onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55)
Burada önemli bir nokta vardır: Yukarıdaki ayette
yeryüzünde din ahlakının yayılmasının şartı bildirilmektedir;
şirk koşmadan yalnızca Allah'a kulluk eden ve
O'nun yolunda salih amelde bulunan müminlerin
varlığı...
BEKLENEN KURTARICI
Buraya kadar anlatılan konulardan çıkan sonuç
şudur: Allah'ın her dönemde zulme karşı yardım
isteyen kullarına icabet etmesi beklenmektedir.
Geçmiş kavimlerde olduğu gibi, günümüzdeki ve
gelecekteki insanları dinsizliğin zulmünden kurtarıp
onlara İslam ahlakını yaşamanın güzelliklerinin
sunulacağı umulmaktadır.
Özellikle İslam aleminin içine düştüğü bozulma
sürecinden çıkması, samimi Müslümanların din ahlakını
tüm dünyaya tebliğ etmeleri beklenmektedir. Elbette
bunun için Allah'ın her dönemde olduğu gibi, bir
kurtarıcı göndereceği umulmaktadır. İşte içinde
bulunduğumuz dönemde insanları "karanlıklardan
nura" çıkaracak olan bu kurtarıcı, İslam
ahlakıdır. Bu üstün ahlakın yaşanmasında öncülük
eden kişiler de, Allah'ı inkar eden fikir sistemlerini
mağlup edecek ve çarpık din anlayışlarını geçersiz
kılacaklardır.
Kısacası Allah her kavme yardım ettiği gibi, bundan
sonra da yeryüzündeki insanlara yardım edecektir.
Allah ihlasla ve samimiyetle Kendisine yönelen
kullarına bunu vaat etmiştir. Ayetlerde şöyle
buyrulmaktadır:
Onlar, yalnızca;
"Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı,
haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar.
Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi
(yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar,
kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin
çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi.
Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak
yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, aziz
olandır. Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir,
iktidar sahibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar,
zekatı verirler, ma'rufu emrederler, münkerden
sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah'a aittir.
(Hac Suresi, 40-41)
|